“Sakin ol ha
insanoğlu incitme canı, her can bir kalp Hakk’a bağlı, incitme canı,
incitme !.. “
Bir ses ya da
görüntü değildir, Neşet Ertaş; başlı başına bir histir… Üzgün olur, mutlu
olur, umutlu olur, hüzünlü olur ya, işte bir de Neşet Ertaş olur insan…
Dünyaya bir başka bakar, insan olduğunu hatırlarsın o zaman…
“Ben miyim
dünyada bir bahtı kara / Tabipler de derdime bulmadı çare / Muhtaç ettin
beni o zalim kula / Kula muhtaç olmak zordur yaredenim” dedin… Hala bahtı
karalar yaşamakta
bu coğrafyada,
tabipler hala çaresiz ve sevdiceğimiz hala zalim Neşet Baba,
gönül zalimi
bulup seçiyor
illa…
“Gül benizlim
fidan boylum / Hoş sohbetlim tatlı huylum / Menuna gerçek leylim / Gel
gel
gayrı gel”
dedin. Niye gelmediler, niye gelmiyorlar, kalpten kalbe giden yoldan öte
göreceğimiz mi var şu fani dünyada, nasıl gelmez insan Neşet Baba…
“Bülbül gibi ahım
kaldı güllerde / Baykuş gibi öttüm viran yellerde / Bir garibim kaldım
gurbet ellerde / Perişanım halimi sor da öyle git” dedin. Gelemedikleri
gibi gitmeyi de bilmiyorlar ki baba, mutlu oluyorlar mı dersin bizim
yüreğimiz yandıkça…
“Kalpten kalbe bir
yol vardır / Gözünen görünmez sırdır / İkimizin kalbi birdir / sen
benimsin ben seninim / Kalbimi kalbinde duyan / Halim değil midir ayan /
Garibi bu hale koyan / Sen benimsin ben seninim” ; bu kadar birken nasıl
böyle ayrı düşer yollar, kalpten daha gerçek bir neden mi var? Göz görmese
bile hissediyor insan, varıp akmayan gözyaşını silmek, bakmayan gözlerini
görmek, tutmayan ellerini tutmak istiyor. İnsan nasıl duvar
olur sevdiğine Neşet baba akıl almıyor…
“Günahım seni
sevmek mi / Söyle başka suçum nedir /Güzel hüsnünü övmek mi / Söyle başka
suçum nedir / Yar deyi seni anmak mı / Yıllarca çektiğim ah mı / Aşkın
narına yanmak mı / Söyle başka suçum nedir”, niye böyle olduk biz, niye
hep sevdiğimizle kaldık be Neşet Baba…