Hayat ve insanlar bize böyle davranarak ne yapmayı düşünüyorlar bilmiyorum.
Hayır bize öyle davranılmasına müsaade ettiğimiz için olmuyor bunlar.
İnsan yüreğini ortaya koymuşsa kimden neyi esirgeyebilir ki?
Nereye hangi sınırları çizebilir?
Yüreğin bir yerlerine sınırlar çizince söz konusu sevgi dürüstlükle birlikte anılabilir mi?
Tüketmeye duyduğumuz bu heves neden?
Açlıktan kaynaklanıyor olamaz tüketme şevkimiz.
Çünkü açlığı bilen insan ürker bir lokmayı tüketmekten...
Nereye koşuyoruz? Bu hız neden?
Durup ince şeyleri düşünmek için neden hiç vaktimiz yok?
Neden teferruatta gizli olan şeylerle yüzleşmekten korkuyoruz?
Aslolana gözümüzü bile isteye kör edip görmek istediğimiz gibi görmek için neden yiyip bitiriyoruz kendimizi?
Yanlış olduğunu bildiğimiz şeylerin doğru olduğunu yersizce savunarak kime neyi anlatmaya çalışıyoruz?
Tökezleyip düştüğümüz o ilk yerde neden çakılı kalıyoruz?
Yürüyüp bir daha düşsek ne çıkar ki?
Dizimiz kalbimizden çok mu acır?
Ya da yüreğimizin çarpmaması elimizin kanamasına yeğ midir?
Nasıl bu kadar dipdibe ve bir o kadar uzağız birbirimize?
Nasıl becerebiliyoruz bunu?
Hadi becerdik, ne uğruna katlanıyoruz bu uzaklığa?
Ve en yakınlarımız neden hep en uzağımızda?
Neden özlemekle geçiyor ömrümüz?
İmkansız ne demek?
Neden imkansız oluyor bize hep en iyi gelen?
Hala sevebilen yanlarımızı neden aldandığımız sevgilerde hem de aldandığımızı bile bile köreltmeye devam ediyoruz?
Ölüme bu koşar adım gitmeler niye?
Yoksa ölümün kendisi midir sevgilerin vuslatı?
Ölümle buluşacaksak ne için geldik dünyaya?
Ölmek aslında yeniden doğmak mıdır adil bir hayata?
Bilmiyorum...
Yine de Metin Üstündağ'ın dediği gibi; ömrümden geleni yapıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder