"Neyin var?" dedi annem.
"Bir şeyim yok" dedim, gözlerimi kapattım, uyuyormuş gibi yaptım.
Yalan söyledim anne...
Çünkü sen öptüğünde geçecek kadar küçük değil artık yaralarım ve anlatırsam en çok seni yaralarım... Bazı yolculukların yorgunluğunu çıkarabilecek hiçbir yer yokmuş anladım. Nerede bitti çocukluğum ne zaman büyüdüm ne ara beyazladı saçım anlamadım. Her şey yüreğinde başlar demiştin ya anne. Keşke bu kadar güvendirmeseydin beni ona. Ona güvenip gözlerimi hep bile bile kör ettim. Yüreğimin dokunduğu her yürek için çok çaba sarf ettim. Alnımda hiç kurumadı terim. Mutluluk adlı o trenin son vagonuna hep nefes nefese yetiştim. Ama yine olmadı anne... Havada bir sağa bir sola sallanıp boşluğa düştü elim. Önceliği hep başkalarına verdim. Nice yangınlardan sağ çıktı bedenim. Ama insanın içindeki yangın başkaymış anne ve her yangından sonra küllerinden yeniden doğmakmış, tüm olmayışların olacaklara gebe kalmasıymış; hayat, öğrendim. Büyüyünce unutursun dediklerin hiç çıkmadı aklımdan. Çünkü büyüdükçe aldığım yaralar, çocukluk yaralarımı özletir oldu anne. Çocukluğu insanın eviymiş meğer. Uykunun en güzel yerinde "kalk yerine yat" dersin ya hep, hayatın en karabasanındayım, yatmaya geldim yerime;
hadi uzat dizlerini anne...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder